7 Mart 2010 Pazar

Hepimizin içinde hem kötülük hem iyilik vardır. İçimizdeki iyi ve kötü birbiriyle çatışır ve
biz bu çatışmada (Jung) hangisini seçersek onu yaşarız. İyi olmak da kötü olmak da elimizdedir.

Bütün dinlerin bize gösterdiği hedef, içimizdeki kötülüklerden kurtulmak ve yaşadığımız her gün seçimlerimizi iyiden yana yaparak olgunlaşmaktır. Bütün dinlere göre hayatın amacı olgun bir insan (kâmil) olmaktır.
Bu yolculuğun sonu, Budizm’de Nirvana, Sufizm’de Fenafillâh mertebeleridir.

Her sabah işyerlerimize giderken, içimizdeki iyiyi de kötüyü de beraberimizde götürürüz. İçimizdeki kötü denetimimizden çıkarsa, etrafa negatif enerji yaymaya başlarız. Kötü tavır ve davranışlar çatışmalara neden olur ve kendi kendini besleyen bir süreç başlar. Ortaya çıkan kötülük herkesi olumsuz etkiler. Bir kişiden yayılan zehir, herkesi zehirler. Bir kişinin olumsuz davranışı, tüm ortamın ahengini bozmaya yeter de artar bile. Kötülük hızla bulaşır.

Bulundukları ortamı zehirleyen çeşitli insan tipleri vardır:

•Kendi ihtiyaçlarını diğerlerinden daha önemli ve acil zanneden “benciller”,
•Kuralların kendileri için değil de diğerleri için koyulmuş olduğunu düşünen “asiler”,
•Sorumluluk üstlenmekten kaçan, sürekli etrafını suçlayan “hamlar”,
•Kendi istedikleri olmayınca sorun çıkaran “huysuzlar”,
•Öfkeli, sivri dilli, saldırgan tavırlı “kavgacılar”,
•İğneleyici ve küçümseyici sözlerle etrafta sürekli negatif bir hava estiren “kibirliler”,
•Hemen her konuda kendi görüşünü herkese kabul ettirmek isteyen “çokbilmişler”,
•Her durumu dramatikleştiren, sürekli sızlanan ve her şeyden şikâyet eden “mızmızlar”,
•Egoları şişkin, kendilerini mükemmel zanneden ”narsistler”,
•Her şeyi kontrol altında tutmaya çalışan ve etrafındaki herkesi bu aşırı kontrolle kasıp kavuran “obsesif-kompulsifler”,
•Her durumda mutlaka olumsuz bir yön bulan “felaket tellalları”.
İçlerindeki kötülüğü zapt edemeyen insanlar hepimizin çevresinde var. Kendilerine yenik düştükleri yetmiyormuş gibi bizi de zehirlerler. Bize kötü günler geçirten onlardır. Onlar hayatın zaten var olan zorluklarını bir kat daha artırırlar. Bulundukları ortamda kamplaşma, kutuplaşma ve çatışma yaratırlar; kendi halinde çalışan insanları tedirgin ederler, şirkete olan bağlarını zayıflatırlar.

İçinde yaşadığımız dönemde çalışanların çoğunluğu ya aklı ve bilgisiyle ya da yaratıcılığıyla katma değer yarattığı için, çalışma ortamını zehirleyenlere karşı duyarlılığımız giderek artıyor. Sorunlu bir insan, bütün bir bölümün moralini bozup, ciddi verim kayıplarına neden olabiliyor. Üretim bandında çalışmadığımız için, “zihin açıklığına ve ruh sağlığına” hiç olmadığı kadar çok ihtiyacımız var.

Bugünün iş ortamlarında, en alt seviyedeki bir çalışanın bile en üst düzeydeki bir yöneticinin gününü mahvetme gücü (!) vardır. Hiyerarşilerin azaldığı, herkesin herkesle ilişkide olduğu günümüz iş ortamlarında kırılganlık, herkese özgü bir özelliktir. Kimse dokunulmaz değildir.

Bir yöneticinin görevi iş ortamında verimliliği sağlamak olduğuna göre, işyerinin esenliğini koruma görevi de vardır. Gergin ilişkiler içinde başarı sağlamak mümkün olmayacağından, bir yöneticinin iş ortamına zehir saçanlara kayıtsız kalma lüksü yoktur.

Drucker, yönetimle teoloji arasında benzerlik kurar ve yönetimin insanların içindeki iyiyi ve kötüyü yönetmekle
ilgili bir iş olduğunu söyler.

Bugünün çalışma ortamlarında, “kötülüğü” önlemek için, eskinin cezalandırma ya da sindirme yöntemleri çalışmıyor. Bu sebeple ben, iş ortamlarında zor insanları yönetmenin, açık yürekli bir diyalogla mümkün olacağına inanıyorum.

Martin Luther King, “Barış çatışmaların yokluğu değil, adaletin varlığıdır”, der. Eğer çatışmalar, lider tarafından
iyi yönetilmez, görmezden gelinir ya da taraf tutularak çözülmeye kalkılırsa, kurumdaki adalet duygusu zedelenir.

Bir yöneticinin görevi, hem “sorunlu” insanları yönetmek hem de onlara rağmen çalışma iklimini pozitif,
yapıcı duyguları ortaya çıkaran bir iklim haline getirmektir.

Benim şahsen son yıllarda bu konuya duyarlılığım çok arttı. Gerek özel hayatımda gerekse iş hayatımda içinde bulunduğum ortamlarda “negatif” tavırlara karşı yüksek bir farkındalık içindeyim. Ne zaman olumsuz bir tavırla karşılaşsam, yaptığım işi durdurup önce söz konusu tavrı yapanın amacını, derdini, sıkıntısının kaynağını anlamaya çalışıyorum. Bunu doğrudan kendisine sorarak yapıyorum. Yapmakta olduğumuz işin akışını durdurup, böyle bir soru sormak kimsenin alışık olduğu bir durum değil. Dolayısıyla çok etkili oluyor. Sorduğum soruyu son derece samimi, kinayesiz, imasız, doğrudan soruyorum.

Bu yöntem çok işe yarıyor. Size de tavsiye ederim. Şeffaflık, açıklık ve yaptıkları tavrı doğrudan kendilerine sormak –suçlamadan sormak- onları problemlerinin gerçek kaynağını araştırmaya ve iletişimlerini daha
pozitif bir eksene taşımaya yönlendiriyor.

Siz de deneyin. Havanızı kirletenlere izin vermeyin.

Ayrıca, çok yakın olduklarıma (beni yanlış anlamayacaklarından emin olduklarıma), içlerindeki olumsuz duyguları yönetemedıklerini açık açık söylüyorum ve biraz hava alıp kendilerine geldikten sonra aramıza katılmalarını istiyorum.

Şurası bir gerçek ki, havamızı zehirleyenler hep olacak. Bizim bunlara rağmen içinde bulunduğumuz ortamları temiz tutmayı başarmamız lazım.

Ben daha enerjik ve yaratıcı ortamlar elde etmenin, olumsuz kişilere rağmen mümkün olabileceğine hatta
değer odaklı iş ortamlarının zaman içinde bu tarz olumsuz kişiler üzerinde de tedavi edici etkiler yaratacağına inanıyorum. Eğer çalışma ortamı değer odaklı bir ortamsa yani kararlar şartlara ve kişilere göre değil ilkelere göre alınıyorsa, sorunlu insanların kendilerini düzeltmeleri ve “olumlu” havaya uyum sağlamaları çok daha kolay olur.

Değer odaklı bir ortamda bile havanızı zehirlemeye devam eden, kendilerini değiştirmeye direnen insanlar varsa size tavsiyem kendinizi onlardan korumanızdır. Bence hemen -eğer mümkünse- insan perhizi yapmaya başlayın.

< SEVGİ , KENDİNE GÜVEN , DOSTLUKLAR !!!!! >

Yaşamda bir kez gitti mi dönmeyen üç değer:
Zaman, sözcükler, fırsat..........

Yaşamda hiç bir zaman yitirilmemesi gereken üç deger:
Barış, umut, dürüstlük..........

Yaşamda, üzerinde yüksenilen üç dayanak:
Sevgi, kendine güven, dostluklar..........

Yaşamda sürekliliğine güvenilmeyen üç deger:
Başarı, sağlik, zenginlik.............

Yaşamda kişiyi geliştiren üç deger:
Çok çalışma, içtenlik, azim.............

Yaşamda kişiyi körelten üç öğe:
Cesaretsizlik, gurur, öfke....

Yaşamda önemli altı sözcük:
"Ben hatalıydım, bu gerçeği kabul ediyorum"

Yaşamda önemli beş sözcük:
"Gerçekten harika bir iş başardın"

Yaşamda önemli dört sözcük:
"Bu konuda ne düşünüyorsun?"

Yaşamda önemli üç sözcük:
"Sana yardımcı olayım."

Yaşamda önemli iki sözcük:
"Teşekkür ederim."

Yaşamda en az önemli tek sözcük:
"Ben"
Kimse pahalıdan satmasın kendini, Biz biliriz herkesin indirimli günlerini...Gidene üzülme başkasına... gidiyordur, gelene sevinme başkasından geliyordur.. Biz üç kişiyiz; BEN,KEYFİM VE KAHYASI... Beni tanıyan bilir, bilen anlar, anlayan susar, anlamayan uzar... Ayık oL panik yapma rahat oL ßak daLgana ..3 günLük dünya......... ne sana kaLır ne ßana ..!!! giden dönmek ister bırak dönsün,NE KAYBETMİŞ BİR DAHA GÖRSÜN.....

<< İNSAN HAYAL ETTİĞİ KADAR BÜYÜK YAŞAR ! >>

Eğer yenildiğini sanıyorsan yenilmişsindir.
Girişmeye cesaretin yoksa girişemezsin.

Başarmak ister ama başaramayacağını sanırsan,
hiç şüphen olmasın, başaramazsın !

Harpte muhabereleri kazananlar,
her zaman daha güçlüler veya daha hızlı koşanlar değildir.
Er veya geç, başarmış bir kimse, başaracağına inanmış bir insandır.

Kötümser yalnız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı.
Gerçekçi kişi ise hem tünel ile birlikte ışığı hem de gelecek treni görür.

Başarı istediğini elde etmektir; mutluluk ise, elde ettiğini sevmektir.
Neyin hakkından gelinmez, kafa istekle birleşir birleşmez...

Benim bütün ilgim geleceğe yöneliktir.
Çünkü hayatımın geri kalan kısmını orada geçireceğim.


Gelecek; güçsüzler için ulaşılmazlık, korkaklar için bilinmezlik, cesurlar için şanstır.

<< HERŞEY SİZE BAĞLI..... >>

Kaçamak yaşıyoruz.
Her şeyden, bazen kendimizden bile kaçıyoruz.
Duygularımızı paylaşmak, nedense zor geliyor bize.
Kendimiz bile yaşayamıyoruz ki...

Hep içimize atıyoruz sevgileri, hüzünleri, mutlulukları. Bağırıp, çağırıp, hani derler ya ''bardaktan
boşanırcasına yağan yağmur gibi'' ağlayamıyoruz bile. Utanıyoruz... Kızgınlıklarımızı hep içimize atıyoruz.

Aslında kendimize kızıyoruz. Karşımızdakinin hiç suçu yok ''sadece o, O'nun düşüncesi'' diyemiyoruz. Gördüğümüz her iyilik ve kötülüğün bizden kaynaklandığını anlayamıyoruz. Volkanlar patlıyor içimizde söndüremiyor gözyaşlarımızı içimize akıtıyoruz.

Görmüyoruz, kör değiliz sadece bakıyoruz. Çevremizdekileri sadece hareket eden birer obje olarak değerlendiriyoruz.

Doğan güneşin sıcaklığını, rüzgarın getirdiği okşamayı, kuş sesindeki canlılığı ve hayatı hep kaçırıyoruz. Ruhumuzu bir yerlerde bıraktık, bulamıyoruz.. Çok hızlı gidiyor, dinlenemiyoruz.
Herkes ama herkes, her şey üstümüze üstümüze geliyor... Korkup kaçıyoruz.

Sevemiyoruz...
Sevgilerimizin bile sebebi çıkar ilişkisine dayalı. Hep bir şeyler bekliyoruz karşımızdakinden.
Peki... Ne veriyoruz.? Arkadaşlığı bile beceremiyoruz. Bazen bir merhaba demek bile zor geliyor.
''O bana dün selam vermemişti ben neden vereyim'' bile diyebiliyoruz..
Aslında kendimizle inatlaşıyoruz.
Egomuz daima üstün geliyor. Sebebini bilmiyoruz.

Düşünmüyoruz geleceğimizi, geçmişimizi, içinde bulunduğumuz anı bile düşünmüyoruz.
Hep gel geç ilişkilerde gözümüz. Hep başkası olmakta... Kendi benliğimizi kaybettik. Tanımıyoruz
içimizdeki beni. Ne istediğimizi ne beklediğimizi bile bilmiyoruz. Kendimizden bile kaçıyoruz.
Yüzleşemiyoruz kendimizle... Eleştiride dozu kaçırmaktan korkmuyoruz ama kendimize yöneltilen
eleştirileri saldırı olarak algılıyoruz. Hayatın tüm yanlışları hep bizim dışımızda..

Bir tebessümü bile çok görüyoruz karşımızdakine. Bilmiyoruz, aslında o çok gördüğümüz
tebessümün kendimize verdiğimiz en değerli hazine olduğunu...

Hayatta her şey size bağlı.
Sen istersen dünya daha güzel.
Sensin tüm güzellikleri yansıtan.
Diğer olan biten her şey sadece araç.
Yani sen varsan her şey var.
Kendini tanımaktan geçiyor her şey.
Bir tebessümle başlıyor güzellikler.

Sabah yataktan kalktığında aynada kendine tebessüm et ve Günaydın dileklerini ilet kendine...
Gözlerini kapat hayatın seslerini dinle.
Yeni bir gün, her yeni gün seninle birlikte var.
Ruhun bir yerlerde seni bekliyor.
Bul onu.
Hisset tüm hissettiklerini.
Bak nasıl değişecek hayat...

<< Made in SEN misin ? >>

" Başkası olma kendin ol, böylede çok daha güzelsin " diyordu Tarkan bir şarkısında ...!!!

- Farklı olmak mı daha değerli, yoksa kendin olmak mı ? Genelde bulunduğumuz bir ortamda farklı olmaya çalışırız.Çünkü "farka edilmek " varlığımızın bir nişaniyesidir.

" Yanlızca kendiniz olmak demek, sizi kendinizden başka herkeze dönüştürmek için elinden geleni ardına koymayan bir dünyada, her insanın girebileceği o en zorlu savaşa girmek ve durmaksızın savaşmak demektir" Aristo ,Yunus Emre, Gandhi ve adını tarihe kazımış diğerleri...Şüphesiz ki çağdaşlarından farklıydılar. Bu kişiler farklı görünmek için mi uğraştılar, yoksa inandıkları doğruları yaşayıp " OLDUĞUN GİBİ GÖRÜNMEK " le mi yetindiler ?

- Her canlı kendine özgüdür. Aynı ortamda büyüyen, aynı tür canlılar bile birbirlerinden çok farklı özellikler sergiler. Mesela bir patedes tarlasında ; aynı toprakta, aynı güneşe ve suya maruz kalmalarına rağmen her biri diğerlerinden farklı patedesler yetişir. Yahut ikiz kardeşleri düşünün, aynı anne babadan olmalarına, aynı zamanda ve ortamda büyümelerine rağmen çok farklı özellikler sergileyip birbirlerinden tamamen ayrı kişilikler olabilmekteler. Farklılık hayatın temelinde zaten var. Her insan başlı başına bir alemdir.Kendin olduğun zaman gerçek anlamda farklı olursun. Her biriimiz, şahsımıza has özelliklerle donatılmışız, bunları fark edip en verimli şekilde kullana bildiğimizde işte o zaman " Made in BEN " olmaya başlarız.

- Hayel ettiğin, hayal ederek çok istediğin ve içinde büyüterek beslediğin hayatı yaşamıyorsan ve yaşadığın hayatın altına " Made in BEN " yazamıyorsan o hayat sana ait değildir.
Hayat bir nehir gibidir. Çoğu insan bu nehre, sonunda nereye çıkacağına karar vermeden atlar. Böylece çok geçmeden akıntıya kapılırlar.

- Günlük olaylar, korkular, günlük zorluklar nehrin çatal oluşturduğu yerlere vardıklarında, hagi tarafa gitmek istediklerine bilinçli bir şekilde karar veremezler. Kendileri için hangi tarafın uygun olduğunuda düşünmezler. Kendilerini akıntıya bırakmakla yetinirler.

- Siz hiç akıntıya bilerek veya bilmiyerek kapıldınız mı? ; kapıldıysanız sonra ne oldu ? Ya düşüşler ? Niceleri
var ki, rüzgarın ağaçtan düşen kur yaprağı bir oyana bir buyana savurduğu gibi hayatın ters esen rüzgarına kapılıp gözden ve gönüllerden kaybolup gitmişlerdir. Suyun üstünde akıp giden çöp olmamak için, neler yapmamız, nereden başlamamız ve nasıl yapmamız gerktiğini bilmeliyiz. Kendinizi ve yaşamınızı kontrol etme ustalılığının aslında, yaşamı kontrol ustalığının DNA' sı olduğu aklınızın bir köşesinde sürekli bulunmalıdır.

<<>>
- İnsan ölçüsüz ve sınırsız bir deniz gibidir. " Tek doğruyu buldum" değil, " Bir doğruyu buldum" deyin.
"Ruha giden yolu buldum" değil, "Kendi yolumda yürürken ruhu buldum" deyin.
Çünkü ruh, her yolda yürür. Ruh ne bir çizgi üzerinde yürür; nede bir kamış gibi dümdüz büyür.
"Ruh, sayısız taç yaprakları olan bir lotos çiçeği gibi açılır."

> Kendilerine inanlar,
> Hep ileriye bakanlar,
> Kendini hesaba çekenler,
> Öfkesini yenebilenler,
> Duygusal basklıarının önüne geçebilenler,
> Vazgeçmiyenler,
> Hayal kuranlar,
> Umutlu olanlar,
> Kendine güvenenler,
> Girişimciler,
> Yenilikçiler,
> Risk alanlar,
> Kişisel sorumluluk alanlar,
> Başarılı olmak kadar, başarısız olmayıda göze alanlar,
> Adeletli davrananlar,
> Geri bildirimin önemini bilenler,
> Bedelini ödemeye hazır olanlar,
> Geleceğe odaklananlar
> Pozatif olanlar,
> Disiplinli çalışanlar
> Sürekli olumlu eylemde bulunanlar,
> Kendisini düşündüğü kadar başkasını da düşünenler.

İNSAN HAYATINI KENDİ TANIDIĞI ÖLÇÜDE GÜZELLEŞTİRİR ! = İNSAN KENDİNİ TANIMAK İÇİN NELER YAPABİLİR ???

Hayatın anlam ve amacını bilmeden yaşayan bir çok insan, görev ve sorumluluklardan uzak bir hayat sürdürüyor. Bir insanın ulaşabileceği en yüksek düzey, kendi inanç ve düşüncelerinin farkına varmak, kendini tanımaktır.
Kendini tanıyan insan bulunduğu her ortamı iyileştirmeye çalışır. İnsanlara kızmak yerine onlara yardım eder. Kendini tanıyarak ışığa ulaşan insan diğer insanlarında bu aydınlığa ulaşması için yardım eder. Kendini tanıyan insan " Doğrularımla ve yanlışlarımla ben buyum" der ve yanlışlarını düzeltmeye çalışır.

- Şimdiye kadar kendinize " Mükemmel bir insan nasıl yada bir insan nasıl olmalı ? " diye sordunuz mu ?
Kendini tanımak isteyen bir insan kendine sorular sormalı ve cavabını aramalıdır.
Kendini tanıma zorlu bir süreçtir. Kendini tanımak isteyen insan büyük bir azim ve kararlılıkla kendi üzerinde çalışmalıdır.

- İnsanlığa "KENDİNİ BİL!" diye seslenen Eflatun'un bu sözünde bir çok anlam gizlidir. Bu söz bize; ne istediğini bil, kendi sınırlarını ve zayıflıklarını bil, kendi isteklerinin ve niyetlerinin farkında ol, etrafında olup bitenlerin farkında ol, her alanda farkında oluşunun derecesini artır demektir.
İnsan kendini tanımayı gaye edindiği zaman bu iştahı giderek artar. Kendisi hakkında bilgisi olan kişi hem özgürlüğüne kavuşur hemde kendini iyi yönetir. İnsan kendini bildiği zaman " RABBİNİ " de bilir.

- Kendi içine yönelmeyen, kendini keşfetmeyen insan, hayatını anlamdıramaz. Kendini okumaya gayret eden bir birey, önce kendi varlığına ve daha sonra kendinden hareketle hayata bir anlam bulma yolunda ilerler. Bence hayatımızın en değerli iki günü, doğduğumuz gün ile neden doğduğumuzu öğrendiğimiz gündür. Bu iki gün, insana en yakın olan yine insanın kendisi olmasına rağmen, çoğu insan bunun farkına varamamaktadır.

- Kendini okumak, keşfetmek nedir? Kendi iç kaynaklarımızın; yani yeteneklerimizin, becerilerimizin, hislerimizin, duygularımızın, inançlarımızın, düşüncelerimizin, zayıf ve güçlü yönlerimizin farkına varmaktır.
- Bütün dinler insanı, önce kendisini tanımaya davet eder.
Hıristiyanlıkta;"Göklerin kırallığı içinizdedir", Budizim deki "İçine bak",İslam'daki "Nefsini bilen Rabb'ini bilir",
bilgelerin ise "Kendini bil !" çağrıları kendi içsel kaynaklarımızın farkındalığını hatırlatır. Çünkü kendini tanıyan, başkasınıda tanımaya adım atmış olur. Kendini ve başkasını tanıyan kişi de zaten hayatın anlam ve manasını bilmiş olur.

" YAŞAMIN NE DEMEK OLDUĞUNUN FARKINA VARMIŞ OLAN KİŞİ BAŞARMIŞ DEMEKTİR !!! "
-Yunus emre; " İlim ilim demektir,ilim kendini bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır. " derken kendini bilmenin, okumanın aslında hayatı bilmek ve okumak olduğunu belirtiyor.Muhammed İkbal;" Kendi esrarını bilmeyen, kendi sazını çalamaz. Göğsünün içinde yıldızları aşıp geçecek bir yol vardır. Lakin sen kendini tanımıyorsun. Bir kerede tohum gibi gözünü içine aç ki, yerin altından bir fidan olup yükselsin. " diyor.
Çoğu insan fiziki , entelektüel veya ahlaki açıdan olsun kendi potansiyel varlıklarının çok azını kapsıyan dar bir çemnerde yaşar. Hepimiz içinde hayal bile edemediğimiz şeyleri çekip çıkarabileceğimiz yaşam sarnıçlarına sahibiz.
- Mevlana, Mesnevi'sine şu beyitlerle başlıyor: " Dinle bu ney'i, nasıl şikayet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor. Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek kadın herkes alayıp inledi. Ayrılı katan parça parça olmuş kalp isterim ki, iştiyak derdini açayım. Sen nasıl insansın, sende asıl vatanına karşı bir özlem yok mu ? Sende aşk yok mu ? Sen aslına kavuşmak istemezmisin ? Ney bile istiyor da kamış iken, sen bu kavuşmayı niye istemiyorsun ey insanoğlu ? " Ve devam ediyor:

"BİR CAN VAR CANINDA O CANI ARA !
BEDEN DAĞINDAKİ O GİZLİ MÜCEVHERİ ARA !
EY YÜRÜYÜP GİDEN DOST ! BÜTÜN GÜCÜNLE ARA !
AMA DIŞARIDA DEĞİL, ARADIĞINI KENDİ İÇİNDE ARA ! "

= İŞTE İNSANLARIN KENDİSİNİ TANIMAK İÇİN SORABİLECEĞİ BİRKAÇ SORU :

1) Hayatımın anlamı ve amacı nedir ?
2) Var oluşumun bir sebebi var mı ?
3) Niçin yaşıyorum ?
4) Hayatımda hangi kararları almış olsaydım şimdi arzu ettiğim yerde olurdum ?
5) Şu an bulunduğum konum istediğim bir konum mu ?
6) Hayatımı ben mi yönetiyorum ?
7) Ruhsal yapımı kontrol edebiliyor muyum ?
8) Diğer insanlara göre daha iyi yaptığım şeyler var mı ?
9) Davranışlarım mantıklı mı yoksa duygulu mu ?
10) Yardımsever ve cömertmiyim yoksa çıkarcı mı ?
11) Olgunluk derecem tepkilerimi kotrol edecek ve yönlendirecek kadar yüksek mi ?
12) Düşünce sistemim soyut mu yoksa pratik mi ?
13) Huzur kavramından ne anlıyorsun ?

Bu sorulara gerçekçi cevaplar verildiğinde insanı harekete geçirecek sonuçlara ulaşılacağı görülecektir.
- Kendini tanıyan kişi gerçekçidir. Pişman olacağı işlere girişmez. İhtiyaçlarını bilir, onları temel ilke ve prensipleri ışığında karşılar.
= Kendini tanımak = Davranışların ve oluşturduğu etkilerin farkında olmak, bunları kontrol etmek, sonuçlarını bilmek ve kabullenmektir....

<< KENDİNİZE GÜVENİN !!! >>

Özgüven önemli bir kişisel özelliktir; yaşamla baş etmemizi ve sorunlarla gerçekçi bir şekilde mücadele
etmemizi sağlar ve zorluklara dayanmamızı kolaylaştırır. Özgüven kazanma süreci, yaşamın önemli
zorlukları ile başa çıkma gücüne sahip ve mutlu olmaya layık bir kişi olma deneyimidir.

Özgüven insana güç verir, enerjisini artırır ve daha fazla çaba göstermeye özendirir. Başarı için ilham
kaynağıdır. Başarılarımızla gurur duymamızı ve onlardan keyif almamızı sağlar.

Bizim yaklaşımımıza bağlı olarak başka insanlar ve dışımızdaki olaylar özgüvenimizi yükseltebilir ya da bitirebilirler. Yaşama özgüvenli bir şekilde yaklaşmak ve bunu sürdürmek önemlidir. Ancak, aşırı bir
güven duygusu ile hareket ederek kendimizi ve diğer insanları tedirgin etme riskini de almamak gerekir.

Özgüvenimiz olmadığında işleri yapabilme yeteneğimizden emin olamayız. Gerekli beceriye ve deneyime
sahip olduğumuzu bildiğimiz halde daha önce hiç yapmadığımız bir işle karşılaştığımızda endişeleniriz.
Birçok durumda, özellikle karar vermemiz, inisiyatif kullanmamız veya yeni insanları işin içine katmamız
gereken durumlarda rahatsız ve huzursuz oluruz.

Buna karşın, aşırı bir güven duygusu içinde davrandığımızda; sınırlarımız olduğunu kabul etmek istemeyiz, yeteneklerimiz hakkında gerçekçi olmayan düşüncelere kapılırız. Üzerimize aşırı iş yükü alırız, böylece
her zaman iyi iş yapamayız. En iyiyi bizim bildiğimizi düşünürüz, önerileri göz ardı ederiz, bize yardım
etmek isteyenleri de genellikle reddederiz.

Olması gereken düzeyde bir özgüvene sahip bulunduğumuzda ise; en iyi için çaba göstereceğimizi ve
kabul edilebilir bir sonuç ortaya koyacağımızı bilerek işleri ele alırız. Bir işi yapamadığımızda mazeret
üretmek yerine yeniden denemeye başlarız. İlk seferinde tümüyle doğru olarak anlamadığımız ya da yapamadığımız bir işin dünyanın sonu anlamına gelmediğini biliriz. Hatalarımızı dert etmek yerine
onlardan ders almasını becerebiliriz. Bir çok durumla ve sorunla daha iyi baş edebiliriz.

Özgüven hedeflerimizin peşinden giderken bize güç verir. Başarılarımızla doyum ve rahatlık hissetmemize
izin verir. Özgüvenimizin güçlü olması durumunda başarı bize doğal ve doğru gelir.

Birçoğumuz, belirli zamanlarda, belirli insanlarla ve belirli durumlarda kendimizi güvenli hissederken
bazı durumlarda, zamanlarda ve bazı insanların karşısında özgüvenimizi yitiririz. Kendimize olan
güven duygumuzu nelerin etkilediğini doğru anlamamız gerekir.

Bunun için şu soruları kendimize sormalıyız ve dürüst cevaplar vermeliyiz.

> Kendimize en çok güvendiğimiz zamanlar hangileridir? Yeteneklerimizden emin olduğumuz ve
kendimizi en rahat hissettiğimiz durumlar nelerdir?

> Karşısında özgüvenimizin en yüksek olduğunu düşündüğümüz insanlar kimlerdir? Niçin?

> Onlar, bize özgüvenimizi artıracak ne söylüyorlar veya ne yapıyorlar?

> Ne zaman kendimize olan güvenimizin en düşük olduğunu hissediyoruz?

> Özgüvenimizi azaltanlar nelerdir? Hangi insanlar ve hangi durumlar bizim kendimizi güvensiz
hissetmemize neden oluyor? Söylenen ya da yapılanlar nelerdir?

Bu sorulara cevap verirken hazır olmadığınız yeni durumlardan ya da kıyafetinizin ve dış görünümünüzün iyi olduğu zamanlardan söz edebilirsiniz. Özgüven, çoğunlukla, kendimizi nasıl hazırladığımız ve kendimizi nasıl gördüğümüz ile ilgilidir. Özgüven gelip giden, azalıp artan bir duygudur. Bazı günler kendimizi diğer günlere
göre daha güvenli ve güçlü hissederiz. Bazı günlerde de kendimizi arkadaşlarımızın yanında yetersiz
hissederiz veya kendi yeteneklerimizi sürekli olarak onlarınki ile kıyasladığımız durumlar yaşarız.

Özgüvenimizin zayıfladığı durumlarda yapabileceğimiz ilk iş, hiç kimsenin mükemmel olmadığını kabul
etmektir. Belki, başka insanların sizin sahip olmadığınız becerileri vardır. Ancak, siz de büyük olasılıkla
onların yapamadığı bazı şeyleri yapabiliyorsunuz.

Özellikle, onlarla rekabet edebileceğiniz alanlarda kendi yeteneklerinizi geliştirmeye odaklanın. Tüm yapabileceklerinizi aklınıza getirin, yapamayacaklarınız için fazlaca endişelenmeyin, onlara takılıp kalmayın.

Özgüveni artırmanın iyi bir yolu, yaşamdaki başarılarımızı hatırlamaktır. Sahip olduğumuz tüm yeteneklerimizi,
iyi kullandığımız becerilerimizi aklımıza getirelim ve güvenli davranarak kazançlı çıktığımız zamanları hatırlayalım.

Eğer, siz de özgüveninizi kazanmak ve geliştirmek istiyorsanız, yeteneklerinizi önemseyin ve kabuğunuzdan çıkın. Daha rahat ve girişken davranmayı öğrenin. Fikirlerinizi daha sesli ifade edin. Sorumluluklar alın. İş yaşamınızda karar alma süreçlerinde ve uygulamalarda daha aktif olarak kendinizi gösterin. Enerjik olmak için bu tür insanları kendinize örnek alın. Cesaretli olun, hata yapmaktan korkmayın. Başarısızlıkların birer ders olduğunu ya da başarı yolunda küçük molalar olduğunu düşünün. Elde ettiğiniz her başarıyla özgüveninizin arttığını göreceksiniz.

<< İNSAN OLARAK BEN !!!! >>

İnsanoğlu kendine şunları demeli ; Bu evrende ben varım; varlık âleminde toprak,bitki,hayvan değil insanım.
İnsan olarak benim sorumluluğum,sıınırlarım var.Başka hiç kimsenin yapamayacağı,sadece benim yapabileceğim,yanlız benim sorumluluğum içinde olan süreçler var.Bu sorumluluğu kimseye veremem,vermemem gerekir. Kimse benim yerime bilgi beceri sahibi olamaz,yemek yiyemez ,uyuyamaz, ibadet edemez.
Benim sağlığım ,onurum düşünce tutum ve duygularımın sorumluluğu bana ait. Bunun bilincine vardığım zaman olgunlaşma sürecinde önemli bir adım atmış olurum. Var oluşumun ve tek oluşumun bir anlamı var. Evrenin tümüyle ilişki içinde oluşumun bir anlamı var. Ben başı boş değilim, gelişi güzel hareket edemem, var oluş anlamına yabancılaşamam. Yaşam içinde benim yapabileceğim işler, benim kurabileceğim ilişkiler, benim oluşturabileceğim bir anlam var.
Öğrenmeliyim, bilmeliyim,sorumluluk bilinci içerisinde var oluş anlamımı gerçekleştirmek, maddi ve manevi hayatımda mutlu olmak için gayret göstermeliyim.

"Başarmak, alkışlanacak sonuçlar üretmek değil; alkışlanacak çabalar sergilemektir."

Bir insanın başarılı olup da diğer başka bir insanın başarısız olmasını sağlayan en tembel neden, olaya ve işe bakış açısıyla birilkte yeteri kadar "nedene" sahip olması, " ne istediğini" ve "ne istemediğini" biliyor olmasıdır. Yeteri kadar nedeniniz, inancınız ve azminiz yoksa o yola çıkmanızın da bir anlamı yoktur.
Çünkü başarı yolundaki hızınızı o başarııyı istemekteki nedenleriniz,inancınız ve azminiz belirler....

<< İNSAN OLARAK BEN !!!! >>

İnsanoğlu kendine şunları demeli ; Bu evrende ben varım; varlık âleminde toprak,bitki,hayvan değil insanım.
İnsan olarak benim sorumluluğum,sıınırlarım var.Başka hiç kimsenin yapamayacağı,sadece benim yapabileceğim,yanlız benim sorumluluğum içinde olan süreçler var.Bu sorumluluğu kimseye veremem,vermemem gerekir. Kimse benim yerime bilgi beceri sahibi olamaz,yemek yiyemez ,uyuyamaz, ibadet edemez.
Benim sağlığım ,onurum düşünce tutum ve duygularımın sorumluluğu bana ait. Bunun bilincine vardığım zaman olgunlaşma sürecinde önemli bir adım atmış olurum. Var oluşumun ve tek oluşumun bir anlamı var. Evrenin tümüyle ilişki içinde oluşumun bir anlamı var. Ben başı boş değilim, gelişi güzel hareket edemem, var oluş anlamına yabancılaşamam. Yaşam içinde benim yapabileceğim işler, benim kurabileceğim ilişkiler, benim oluşturabileceğim bir anlam var.
Öğrenmeliyim, bilmeliyim,sorumluluk bilinci içerisinde var oluş anlamımı gerçekleştirmek, maddi ve manevi hayatımda mutlu olmak için gayret göstermeliyim.

"Başarmak, alkışlanacak sonuçlar üretmek değil; alkışlanacak çabalar sergilemektir."

Bir insanın başarılı olup da diğer başka bir insanın başarısız olmasını sağlayan en tembel neden, olaya ve işe bakış açısıyla birilkte yeteri kadar "nedene" sahip olması, " ne istediğini" ve "ne istemediğini" biliyor olmasıdır. Yeteri kadar nedeniniz, inancınız ve azminiz yoksa o yola çıkmanızın da bir anlamı yoktur.
Çünkü başarı yolundaki hızınızı o başarııyı istemekteki nedenleriniz,inancınız ve azminiz belirler....

<< KENDİNİ TANIMAK !!! >>

Daha mutlu ve daha başarılı bir yaşam için altın kural ; Hayattan keyif almak, dünyada geçirdiğimiz sayılı günleri tüketirken kendi değerlerimizin, yetenek ve potansiyelimizin farkına vararak, bunlardan faydalanarak faydalı bir hayatı dünya üzerinde resmetmek için kendimizi tanımalıyız.

Tüm insanlar verimli birer tarla gibidir.Önemli olan bu tarlaya uygun tohumu ekip, uygun su miktarını ve gübreyi doğru tesbit edebilmektir. Pamuk ekilecek bir tarlaya arpa ekerseniz verim alamazsınız.Güneş de size yardım edemiyecektir. Ekim yapmadan önce tarlanın toprak cinsini iklimşartlarını ve çiftçiliği iyi öğrenmelisiniz.

Bir insan da verimli ve etkili bir hale gelebilmek için de kendini iyi tanımalı, gelişim hızını, ilerleme isteğini, hayattan ve kendisinden neler beklediğini, bu istek ve beklentilere ulaşmak için neler yapabileceğini, dünyada var oluş amacını ve bu amaca uygun olarak yapması gerekenleri iyi düşünmeli, öğrenmeli ve yapmalıdır.

Kendini tanıyan insan için şuan yaşadığı hayattan daha iyi bir hayat tarzı herzaman mümkündür ve onlar bu hayat tarzına doğru ilerlemektedirler. İnsan kendini tanımaya başladığı zaman kendinden daha çok faydalanır ve provası olmayan bu hayattan diğer insanlara göre daha fazla huzur, keyif, verim alır ve yüksek bir mutluluk düzeyi ile beraber özgüveni artar.

Kendini tanıyan insan provası olmayan bu dünya sahnesinden en büyük alkışı alarak ayrılır.

Kendini tanımayan insan tarlasındaki toprağın cinsini bilmeden ekim yapan çifçi gibidir. Bu çifçi killi toprakta buğday yetiştirmeye kalkar. Kendini tanımayan insan kendine nasıl yatırım yapacağını, yeteneklerini, potansiyelini, hayatının anlamını, amacını bilemez ve sık sık karamsarlık içinde can sıkıntısı içinde yaşar....

<< KENDİNİ TANIMAK !!! >>

Daha mutlu ve daha başarılı bir yaşam için altın kural ; Hayattan keyif almak, dünyada geçirdiğimiz sayılı günleri tüketirken kendi değerlerimizin, yetenek ve potansiyelimizin farkına vararak, bunlardan faydalanarak faydalı bir hayatı dünya üzerinde resmetmek için kendimizi tanımalıyız.

Tüm insanlar verimli birer tarla gibidir.Önemli olan bu tarlaya uygun tohumu ekip, uygun su miktarını ve gübreyi doğru tesbit edebilmektir. Pamuk ekilecek bir tarlaya arpa ekerseniz verim alamazsınız.Güneş de size yardım edemiyecektir. Ekim yapmadan önce tarlanın toprak cinsini iklimşartlarını ve çiftçiliği iyi öğrenmelisiniz.

Bir insan da verimli ve etkili bir hale gelebilmek için de kendini iyi tanımalı, gelişim hızını, ilerleme isteğini, hayattan ve kendisinden neler beklediğini, bu istek ve beklentilere ulaşmak için neler yapabileceğini, dünyada var oluş amacını ve bu amaca uygun olarak yapması gerekenleri iyi düşünmeli, öğrenmeli ve yapmalıdır.

Kendini tanıyan insan için şuan yaşadığı hayattan daha iyi bir hayat tarzı herzaman mümkündür ve onlar bu hayat tarzına doğru ilerlemektedirler. İnsan kendini tanımaya başladığı zaman kendinden daha çok faydalanır ve provası olmayan bu hayattan diğer insanlara göre daha fazla huzur, keyif, verim alır ve yüksek bir mutluluk düzeyi ile beraber özgüveni artar.

Kendini tanıyan insan provası olmayan bu dünya sahnesinden en büyük alkışı alarak ayrılır.

Kendini tanımayan insan tarlasındaki toprağın cinsini bilmeden ekim yapan çifçi gibidir. Bu çifçi killi toprakta buğday yetiştirmeye kalkar. Kendini tanımayan insan kendine nasıl yatırım yapacağını, yeteneklerini, potansiyelini, hayatının anlamını, amacını bilemez ve sık sık karamsarlık içinde can sıkıntısı içinde yaşar....

<< SİMURG EFSANESİ !!! >> Paylaş

SİMUR EFSANESİ BİR DOĞU KÜLTÜRÜNE MAL OLMUŞ VE FARKLI ŞEKİLLERDE ANLATILAN BİR EFSANEDİR.

-Efsaneye Göre :
Simurg insana benzeyen bir kuştur. Her türlü soruyu ve sorunu çözebilecek bilgeliğe sahiptir.Simurg boynun da sedeften bir halka, gagasında otuz delik bulunan bir kuştur. Kaf Dağının arkasında, elmastan bir sarayda yaşamaktadır. Simurga ve sarayına ulaşanlar tüm cevaplarına ve maksatlarına ulaşırlar.
Bütün kuşlar Simurga ve sarayına ulaşmak için anlaşıp yola çıkarlar, ama Simurgun sarayına ulaşmak okadarda kolay değildir. Simurga ulaşmak için uzun yollar geçerek; aşk vadisini, korku ormanını,ayrılık denizini,ümit dağını,sevgi bahçesini, inanç mağrasını, hasret tepesini geçmek gerekir.Ancak yedi vadi,yedi orman, yedi deniz, yedi dağ, yedi bahçe, yedi mağra, yedi tepe aşıldıktan sonra ancak Simurgun sarayına ulaşılabilir.
Yolculuk çok zor geçmiş, kuşların kimisi aşk vadisinde,kimi ayrılık denizinde takılıp kalmış, yol uzadıkça kuşların sayısı azaılmış her engelde bir gurup kuş pes etmiş. Yedi engeli, yedi defa ancak inaç ve ümit taşıyanlar, ayrılığı göze alanlar, sevgiye hasret duyanlar ve korkmayanlar aşmış.
Bütün bu zorlukları ancak otuz kuş aşabilmiş ve Simurgun sarayına gelmişler,yüz kapısı olan sarayın içine girmişler.Elmastan ve kristalden yapılmış sarayın odalarında beklerken herbirinin ayrı ayrı duyabileceği bir ses yankılanmış:

- Başınızı kaldırın Simurgu göreceksiniz. Kuşlar başlarını kaldırınca kristal aynalarda kendilerini görmüşler.
Derken aynı ses tekrar yankılanmış.
- Simurg sizsiniz. Kaf Dağı sizin yüreğiniz. Sizler engelleri aşarak kendi varlığınızın farkına vardınız.

Farçada Sİ : otuz, MURG : Kuş demektir. Si_murg hakikatın peşinde otuz kuş anlamına gelmektedir.
" Kendini tanı" Filozof Socrates'in kısacık ama bir çok şeyi ifade eden sözü bu durumu çok güzel dile getirir. İnsanlar, birçok şeyin cevabını imkansız, ulaşılmaz kabul ederler." Kendini Tanı " içinde nasıl hazineler olduğunu keşfet. İçine doğru derinleş. Korkularından ve eksiklerinden kurtulmaya çalış.
İçindeki Sim_murg'a, gönlündeki Kaf Dağını aşarak ulaş. Önüne yedi defa çıkan aşılmaz engelleri; inanç,
ümit,aşk, sevgi ile geç, korkma, ayrılık ve hasret önünü kesip, hedeflerine ulaşmana engel olmasın.
İşte o zaman Sim_murg sen, Kaf Dağı senin yüreğin olur. Yüreğinin her şeyi kapsadığını anla. Alemlere sığmayanın, yüreğine sığdığını hisseder ve varlığına şükredersin....

<< DİN ve DİN'e OLAN İHTİYAÇ !!! >>

Allah'ın yarattığı her şeyin bir sebebi vardır.En akıllı yarattığı insana ömür verdiğimiz yaşama izni vermiş, faydalanması için sayısız nimetler, güzellikler meydana getirmiş, insanların yaratanını tanımalarını, ona itaat etmelerini, şükretmelerini, iyiliği güzeli seçmelerini, huzurlu ve doğru yolu bulmalarını istemiştir.
Bunu kavrayabilen elçileri (PEYGAMBER'ler) vasıtası ile de bazı emirler, hükümler, öğeretici ve tavsiye edici tebliğler göndermiştir.İşte bu hükümlerin tümüne DİN bunlara uymaya İBADET, uyan kimseye de DİNDAR diyoruz.
Yüce yaratıcı, yine elçileri vasıtasıyla, şükreden, dua eden, istenen şekilde yaşam süren, kısaca ibadet edenlerin mükafatlandırılacağını, huzurlu ve sağlıklı hayat verileceğini, bazı kusurlarının af edileceğini, bunları önemsemeyenlerin ise yanlış ve kötü sayılacağını, türlü müsibetlerle cezalandırılacağını haber vermiştir.
Bu sebeple Allah insanoğluna verdiği akıl'ı en iyi şekilde kullanmasını, hem dünya hemde AHİRET (ölümden sonraki hayat ) saadetini yaşatacak prensiplere uyulmasını (ibadet yapılmasını) istemiştir.
DİNDARLIK, insan için en büyük manevi zevk ve en büyük menfaattir.Dindar kişi huzurludur, imanın ona iyi gününde güç- kuvvet, zor günlerinde sabır ve teselli vereceğini bilir, milliyetçidir, vatanseverdir, dürüstdür,çalışkandır, yalan hile bilmez, çünkü kalbindeki iman ona daima doğru yolu gösterir.
İşte bu yüzden insana verilecek dersin DİN BİLGİSİ, ilk düşüncenin de İMAN olması gerekir.
Yaşam bilgileri, insan ve çevre bilgileri, tabi ve sosyal bilgiler daha sonra ve daha kolaylıkla edinebilir. Zira inancı ve aklı ona güç ve başarı kazandıracaktır.
TÜRK MİLLETİ olarak dinimiz, iyi ve doğru öğrenmeye, gençlerimize öğretmeye ve onları geleceğe en iyi şekilde hazırlanmaya ezen göstermeliyiz.

İSLAM DİNİ : İslam dini ve Kur'an, örneklemelerle insanlara daha temiz, daha çalışkan, daha dürüst, daha ahlaklı olmayı, kimsaye kötülük yapmayıp herkese iyilik yapmayı,herkesin hakkını tanımayı, iş ve beceri sahibi olmayı, zengin olmayı, yardımlaşmayı, vatanını sevmeyi emreder......